Yeşil Projelerde Yeni Bir Sınav Dönemi

Çevre sorunları arttıkça yeşile dair ilgi ve özlem artmakta, bütün dünyada yeşile dair bir algı değişimi yaşanmaktadır. Siyasi arenada Almanya’da Yeşiller Partisi ile başlayan yeşerme süreci, ekonomik arenada atağa kalkarak yeşil büyüme stratejileri ile dikkat çekmiş, uluslararası yeşil zirvelerle serpilmiş; yeşil ekonomi, yeşil enerji, yeşil pazarlama derken yeşil ofis, yeşil bina, yeşil beslenme, yeşil menü ve yeşil ekranlarla bütün sektörlerde artan oranda boy göstermeye başlamıştır.

Bu söylem değişikliği ekonominin motor güçlerinden birisi olan İnşaat Sektörünü de önemli ölçüde etkilemiş, pazarlamacıları yeşil kavramlar üretmeye, mimar ve mühendisleri ise yeşil projeler tasarlamaya yöneltmiştir. Enerjide tasarruf, yalıtımda kalite ile başlayan yeşil bakış açısı, akıllı binalarla pratiğe yansımış; fotoselli düzenekler, ısıtma, soğutma, havalandırma, atık su ve katı atık bertaraf sistemlerinin otomasyonu, dekorasyon, döşeme ve boyamada geri dönüşebilir malzemelerin seçimi ile geniş bir yelpazeye yayılmıştır. Çevreye uyumu simgeleyen kat bahçeleri ve seyir terasları da çok katlı binalarda yeşil proje vurgusu için önemli bir reklam aracı olmuştur.

Ulaşılabilir yeşil arttırılmalı

‘Yeşil proje’lerin çevre bilincinin arttırılması açısından oldukça pozitif bir etkiye sahip olduğu inkar edilemez. Ancak yüksek kulelerin balkonlarında ve kat bahçelerinde bir avuç toprağa zoraki gömülmüş birkaç bitki insanın doğa sevgisini ne kadar giderebilir? Ya da bu tür bir yapılaşma kişinin sosyal ve ruhsal ihtiyaçlarını ne kadar karşılayabilir? BM Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir hastalık olarak tanımlanan ve dünya ortalaması %15’lere varan depresyon çarpık şehircilik anlayışımızın çarpıcı bir göstergesi değil midir? Hafta sonları ve Ramazan akşamları büyük kentlerde ulaşılabilir aktif/pasif bütün yeşil alanların adeta işgale uğraması bu ihtiyacı ortaya koyan en canlı gösterge değil de nedir?

Şehircilik ilkeleri korunmalı

Çözüm doğa- insan arasında bozulan dengenin yeniden tesisinde gizli.  Fiziksel, ruhsal ve sosyal  sağlığımız buna bağlı. Kent bireylerinin kolayca ulaşabilecekleri parklar, hobi bahçeleri, kent ormanları ve koruların arttırılması son derece zaruri.  Yönetmeliklerde kişi başı 10 m2 olarak öngörülen aktif yeşil alan miktarları büyük kentlerde maalesef standartları yakalamaktan oldukça uzakta. Türkiye’de kişi başı ortalama 2 m2 ‘yi geçmeyen ‘aktif yeşil’ oranları ABD, İngiltere, Fransa gibi batı ülkelerinde min. 35 m2’lerden başlamaktadır. Tabii ki, kişilerin kullanımına uygun olmayan; mezarlıklar, askeri alan, trafik adası, tarımsal alan ve fidanlık gibi pasif yeşil yeşil alanlar bu oranlara dahil edilmemektedir.

Yeşil siyaset öncelenmeli

Şehirleşme, kalkınma sürecinin önemli bir parçası ve göstergesi ise, bu süreci sosyal refah seviyesini yükseltecek ve yaşam kalitesini arttıracak şekilde yönetmek de önemli bir siyasi başarı göstergesidir.  Siyasiler bu açıdan yeni bir sınav dönemine daha girmiş bulunmaktadırlar. Çevre ve şehircilik bu sınavın en zor konularından birisidir. Belediye başkan adayları taahhüt edecekleri çevre projelerini şimdiden hazır hale getirmelidir.

Yeşil alanlar şehrin akciğerleri, yollar ise dolaşım sistemleri gibidir. Damarları tıkanmış nefes almakta zorlanan hasta bir şehir, sağlıksız bir toplum üretir. Kentin gürültüsünden, tozundan, stresinden hatta görüntüsünden uzaklaştıracak büyüklük ve derinlikte yeşil alanlar üretecek, bu iş için kamu arazilerini  devreye sokacak yeşil politikalara ağırlık verilmelidir . Son yıllarda sayıları hızla artan modern konut projelerinin ‘yeşil reklam’ yarışı içerisine girmeleri oldukça sevindiricidir. Bu yarışın ulaşılabilir yeşil alan miktarını artıracak gerçekçi uygulamalarla sürdürülmesi bu dönemin başarısı olacaktır.

Kentsel dönüşüm fırsatı değerlendirilmeli

Türkiye’de başlayan kentsel dönüşüm süreci de şehircilik ilkelerinin hayata geçirilmesi açısından büyük bir fırsat sağlayabilir. Ancak, önce yatay yapılaşmayı dikey hale getirerek yeşil alanları arttırıyoruz imajı vermekten ve bu yolla kendi kendimizi kandırmaktan vazgeçmemiz gerekmektedir. İmara açılan kamu arazileri ve askeri alanlar yeni bir yapılaşma alanı olarak değil, aktif yeşili arttırıcı bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. İmar artışına karşı olduklarını belirten Sayın Başbakan’ın ve Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın son zamanlarda artan beyanatları bu konuda oldukça umut verici olmuştur. Büyük Şehirlerin ulaşım sistemlerinin iyileştirilmesi ve ulaşım sorunlarının plan bütünlüğü içerisinde çözülmesi konusunda aynı umudu taşıyor ve Büyükşehir Belediye Başkanlarımızdan siyasi kaygılardan uzak şehircilik politikaları ve yatırım planları bekliyoruz.

 

29.11.2013

Süleyman Yorulmaz