Alışveriş Çılgınlığı ve Ürküten Bağımlılık

Ramazan bayramını hep birlikte uğurladık. Sevincin ve mutluluğun paylaşıldığı bayram günleri sosyal hareketliliğin de en fazla yaşandığı günlerden biri. Tebrikleşmeler için yapılan ziyaretler, hediyeleşmeler için yapılan alışverişler hep sevinci ya da acıyı paylaşma, yalnızlığı giderme amacı taşıyordu.

Sevgiyi para ve eşyada, mutluluğu alışveriş ve tüketimde arayanlar da az değil. Gazete, televizyon ve internet siteleri aracılığı ile yapılan reklam bombardımanı halkımızı reklamkolik haline getirmeye başladı. Bayram haftasında basına yansıyan bir habere göre, gece yarısı yapılan alışveriş çılgınlıkları farklı bir reklam havasına büründürülmüştü.

İstanbul’la birlikte  bu yıl 16 Ülke’de yapılması planlanan ve Fashion’s Night Out/Moda Gecesi diye isimlendirilen çılgınlık organizasyonunun en belirgin özelliği gece yarısına kadar tüm mağazaların açık olması.

Organizatörler ve mağaza sahipleri tarafından yoldan geçenlere dahi verilen minik hediyeler, canlı müzik ve dans  eşliğinde cadde ve sokaklara taşan eğlenceler dolayısıyla kişiler çılgınca bir alışverişe zorlanıyor.

Üretmek ve tüketmek, almak ve satmak insan yaşamında bitmez tükenmez bir döngü. Ihtiyacı olan için, ihtiyacını en kısa yoldan ve en ekonomik şekilde gidermek bulunmaz bir avantaj. Toplumun ihtiyaçlarını tedarik edip, makul şartlarda toplumun hizmetine sunmak ise şerefli bir görev.

Ancak, reklamlar ve çeşitli avantajlarla süslenerek tahrik edercesine sunulan bu imkan, gerekli ve yeterli eğitimi almamış toplumlarda hem kişisel hem hem de sosyal açıdan telafisi zor yaralara kapı aralayabiliyor. Tanıtımla birlikte yapılan kandırmacalar da açılan bu yaralara tuz biber ekiyor.

Sanayi ve teknolojinin gelişmesi oranında rahat ve konfor düşkünlüğümüz artmaya başladı. Alışveriş ve tüketim çılgınlığı bütün dünyada yaygın ve büyük bir sosyal hastalık halinde büyüyor. Gittikçe büyüyen ve yaygınlaşan AVM’lerin haftada bir ziyaret edilmesi toplumun olmazsa olmazları haline geldi.

Gittikçe artan harcama tutkusu, ekonomik ve ruhsal çöküntülerin ana kaynağı haline gelmeye; teknoloji düşkünlüğü gittikçe yayılan sosyal bir bağımlılık olarak tıp literatüründe yerini almaya; kapitalizmin sihirli aleti moda, halkı israf ve tüketim çarkı içinde ezip geçmeye başladı.

Üretim ve tüketim döngüsünün yavaşlatılması çevre sorunlarının çözümünde genel kabul gören en temel yaklaşımlardan biri. Tüketimi azaltmak demek, daha çok üretmek amacıyla yapılan çevre tahribatını da otomatik olarak azaltmak demek.

Ruh ve beden sağlığı açısından da az tüketmenin önemi tartışılmaz bir gerçek. İhtiyaç fazlası aldığımız her gıda bedene yük getirdiği gibi, dikkati dağıtan reklamlar yoluyla oluşan alışveriş hırsı ve tüketim ihtirası da ruha ağır bir yük getirmekte.

Peki, az tüketmek güzel de nasıl başaracağız? 

Sevinci, üzüntüsü, oyunu, eğlencesi ile Dünya hayatı Yüce Yaratıcı tarafından kendini unutturmak üzere planlanmıştır. Dolayısıyla dünyevi bütün sıkıntı ve zorluklara rağmen unutmamaya çalışmak insanoğlunun en temel uğraşı alanı olmalıdır. Dünyaya neden geldiğimizi, nasıl yaşamamız gerektiğini, geride neler bırakmamız gerektiğini… aklımızdan çıkarmadan yaşamak.

Bu konudaki başarı oranı da suni ihtiyaçlarla gerçek ihtiyaçları ayırt edebilen farkında insanların toplumdaki oranı ile kıyaslanabilir. Tüketim çılgınlığı da, teknoloji bağımlılığı da temel değer yargılarının toplumda öğretilmesi ve yaygınlaştırılmasıyla önlenebilir.

Tek taraflı suç oluşmayacağı gibi, tek taraflı çözüm önerileri de yetersiz kalacaktır. Dolayısıyla tüketim ve alışveriş konusında alıcı ve verici konumda olan her iki tarafı da bilinçlendirmek şarttır. Öğretmek bilgi vermekle, eğitmek pratik yaptırmakla nihai amacına ulaşır. Ramazan ayı bu işin pratiğe dökülmesi açısından çok önemli bir aydı. “Sofrada sıfır arTık” kampanyamızı da bu yüzden Ramazan ayında başlatmış olduk.

Evet; daha fazla özgürlük ama karşıdakine zarar vermeden, daha fazla demokrasi ama insan haklarını çiğnemeden, daha fazla üretim ama doğayı tahrip etmeden, daha bilinçli tüketim ama paylaşmayı ihmal etmeden.

Süleyman Yorulmaz
22.09.2010
ÇEKÜD