Prof. Büke Nükleer Enerji Hakkında Bilinmesi Gerekenleri Anlattı

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr Tayfun Büke ÇEKÜD’ün katkılarıyla hazırlanan ve AKRA Fm’de 07.12.2013 tarihinde yayınlanan ‘’Çevre Bilinci’’ programına katıldı.

Prof. Büke, programda nükleer enerji konusunda dünyada bugüne kadar yapılan çalışmalarla bu tür enerjinin avantaj ve dezavantajları konusunda değerlendirmede bulundu.

Nükleer santrallerin elektrik enerjisi üretmek için kullanıldığına dikkat çeken Büke,      “Bugün dünyada çalışan 434 nükleer reaktör var. Nükleer santraller diğer güç sistemleri ile karşılaştırılırsa, kurulum maliyetleri yüksektir ama yakıt ve işletme maliyetleri düşüktür.’’ dedi.

2013 yılı itibariyle nükleer enerjinin dünya genelinde elektrik üretimindeki payının yüzde 13 olduğunu kaydeden Büke, ‘’Bunu ülkelere paylaştırdığımızda örneğin Fransa’daki payın yüzde 78 olduğunu görmekteyiz. Peki nükleer enerji ile ne sağlanıyor. Bir nötronun uranyum 235 çekirdeğine çarpması sonucu oluşan çekirdek bölünmesi ile iki çekirdek ve 2-3 nötron oluşur. Çekirdek bölünmesi sonucu da 1 kg uranyumdan 0,95 mwatt enerji açığa çıkar. Diğer enerji kaynaklarıyla kıyaslarsak, 1 kg petrole göre 12.500 kat 1 kg kömüre göre 10.000 kat daha fazla enerji üretilmiş oluyor’’ değerlendirmesinde bulundu.

KAZALAR AKLA GELSE DE EKONOMİK

Nükleer enerji deyince akla kazaların da geldiğini söyleyen Prof. Tayfun Büke, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘’1950’den beri 3 nükleer kaza meydana geldi. Bunlar 1970’lerin sonuna doğru ABD’de, 1986’da Rusya’daki Çernobil’de, 2011’de ise Japonya’daki Fukuşima’da yaşandı. Fukuşima’dan sonra yapılan santrallerde güvenlik sistemi konusu önem kazandı ve bu alandaki harcamalar için ayrılan bütçeler artırıldı. Yakıt kullanımı açısından bakarsak, kömüre ve doğalgaza göre birim enerji başına daha az maliyet getiriyor. İşletme ve bakım maliyetleri de düşük. Burada depolama maliyetlerinin yatırım maliyetleri içerisinde yer aldığını söyleyebiliriz.’’

VAZGEÇİLMEZ TEKNOLOJİ

Nükleer teknolojinin şu an çağın vazgeçemeyeceği ileri bir teknoloji olduğunu vurgulayan Prof. Büke, ‘’Mesela Çin karbondioksit salınımını azaltmak için nükleere yönelmiş durumda. Çin’de 18 nükleer santral var, 28 yeni santralin yapımı sürüyor.

Vazgeçenlerin bazıları politik sebeplerden, bazıları ülkelerden gelen tepkilere, bazıları alternatif enerji kaynakların varlığına bağlı. AB’ye bakarsak, bu bölgede nükleer enerjiden vazgeçme eğilimi gösteren sadece Almanya örneğini görüyoruz. O da tedricen olabilecek bir şey. Almanya 2000’li yılların başında enerjisinin yüzde 20’sini nükleerden karşılıyordu. Dünya ölçeğinde baktığımızda nükleerden vazgeçme söz konusu olamaz.’’ dedi.

ÇEVRE ETKİSİ

Nükleer santrallerin bacasından karbondioksit, azot, kükürt, partikül gibi sera gazları salınımı vermediklerine dikkat çeken Prof. Tayfun Büke nükleer enerjiye dayalı tesislerin  çevreye etkisi konusunda şu tespitlerde bulundu:

“Bugün dünyanın karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan küresel ısınma yakıt yanmasından oluşuyor. Bu da nükleere olan ilgiyi artırıyor. Uranyumun biteceği düşünüldüğünden, şimdi toryum çevrimli santraller kullanılıyor. Plütonyum da nükleer yakıt ama doğada bulunmadığından çevrimi gerekli, bu da maliyeti artırıyor. Rüzgar ve güneş enerji santralleri gelişimini sürdürüyor ancak bunlar henüz tek başlarına fosil yakıtlarla baş edecek durumda değiller. Nükleer de tek başına baş edecek durumda değil. Yani  yüzde 13’ü  yüzde 30’lara çıkarmak mümkün değil. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için bütün alternatifleri kullanmak gerekiyor. Küresel ısınmanın gerçekteki tek çözümü; sera gazı yok, asit yağmuru yok. Nükleer enerjinin en büyük riski radyoaktif yakıt çubuklarının depolanması. Dünyada toplam 270 bin ton kullanılmış yakıt çubuğu var. Bunların son depolaması işlemlerinin de yapılması gerekiyor.  Sonsuza kadar depolanmak zorundalar  ama çok yer işgal etmiyorlar. Örneğin ABD’deki 100 reaktörün son depolaması Nuka dağında yapılıyor. Nükleer kaza riski çok az, depolama riski çok daha fazla. Kazadan çok depolanmasını düşünmek zorundayız.”

AKKUYU’DA YOL HARİTASI

Akkkuyu Sinop’ta devreye girmesi planlanan tesis ile enerji ihtiyacımızın yüzde 10-15′ inin buradan karşılanması planlanıyor. Bu arada hemen belirtelim, depolama ihtiyacı üretime geçtikten 10 sene sonra gereklidir. Her yere veya her ülkeye depolama alanı yapmak gerekmiyor. Mesela ortalama 20 reaktör için bir depolama alanı yeterli. Bu da büyük bir yatırım sayılmaz. Yerleşim yerlerinden uzakta dağ içerisinde açılacak bir galeriden sızıntı olması çok küçük bir risk. Ama bu sızıntı bütün dünyayı radyasyona bulaştıracak kadar olmaz. Akkuyu, 4800 mwatt gücünde olacak, yani neredeyse 4 nükleer santrale eşit.

ÇERNOBİL VE FUKUSHİMA’DA NE OLMUŞTU?

Çernobil’in envanteri/sonuçları yıllar sonra açıklandı. Çünkü patlamanın gecikmiş etkilerinin tespiti için süreye ihtiyaç vardı. ABD de Radyasyon Etkilerinden Korunma Teşkilat’nın 2005 yılında açıkladığı verilere göre;

Yangına müdahale eden 237 kişi hastanelik oldu, 28’i hemen öldü.

134 kişide akut radyasyon sendromu görüldü, 14 kişi 3 ay sonra öldü.

Taranan 18 milyon kişiden 5000 kişide troid kanseri teşhis edildi.

Bunun 2000’ini radyasyon kaynaklı olduğu tespit edildi, içlerinden 9’u öldü.

Lösemide artış yok. 350 bin kişi göçe maruz kaldı, depresyon ve akıl hastalıklarında artış oldu.

Fukushima faciası ise Çernobil’le karşılaştırılmayacak kadar küçük. Birinde patlama, diğerinde ise sızıntı oldu. Japonya’da 20 Km2 alanda tespit edilen toplum dozu 1 mSv yi hiçbir zaman geçmedi. Fukuşhima’da bina çökmedi, Çernobil’de bina çöktü.

Çernobil’de insan hatası vardı. Dış güvenlik kabuğu yoktu. Tedbirsiz bir deney girişimi sonucu patlama ile meydana gelen kazalar söz konusu. Bu arada hatırlatalım Fukuşhima 1970’lerden beri çalışıyordu. Halbuki bu tesislerin ömrü 30 yıldır. Ancak kurulum maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı bu süre uzatılmaya çalışılıyor.

HANGİ ENERJİ KAYNAĞI GÜVENLİ?

Doğada sıfır riskle yaşama şansı yok. Doğduğumuz andan itibaren risk taşımaya başlıyoruz. .Önemli olan riskleri minimum seviyede tutmak. Çernobil’de olduğu gibi siz bir nükleer santralin güvenlik sistemlerini kapatıp deney yapmaya kalkarsanız, tabii ki çok tehlikeli şeyler olabilir. Bu yüzden nükleer teknoloji için bilim heyeti ve yetişmiş iş gücü gerekli. İTÜ’de 1960’ta, Hacettepe’de 1970’te kurulan bölümler var. Şu anda ise tek eğitim yeri. Bu nedenle kaliteli nükleer santral eğitim bölümleri açılmalı. Rusya’da 5,5 yıllık lisans eğitimleri verilmeye başlandı. Uranyum madenciliği geliştirilmeli. Radyoaktif riskler konusunda akademik eğitimler artırılmalı.

NÜKLEER SANTRAL = ATOM BOMBASI MI?

Atom bombası dediğimiz şey nükleer santralden bambaşka bir şey. Bir ülke Plütonyum üretiyorsa saf plütonyum atom bombası malzemesidir. Plütonyum hiçbir zaman barışçıl amaçlarla kullanılmaz, atom bombası için kullanılır. Plütonyum doğada yoktur, sırf bomba yapmak için küçük çaplı reaktörler kurulur. Nükleer santral hiçbir zaman atom bombası gibi patlamaz, aralarında inanılmaz fark vardır. Nükleer enerji 1950’lerde kullanılmaya başlandı. Barışçıl etkileri karşılaştırılmayacak kadar büyük. Sonuç insanda düğümleniyor.

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi Enerji Sistemleri Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. sayın Tayfun Büke’ye teşekkür ediyoruz.

Programın sesli olarak dinlemek isterseniz:

http://www.akradyo.net/medya.aspx?prg=298&cat=4&guid=504caab7-bf26-46f5-8b4b-4e9278a90998  adresini tıklayın.