Sosyal Yaşamda Ahlaki Değerler

Bir kişisel gelişim programında konuşmacılardan biri pırasa sevenler el kaldırsın dedi ve katılanların yarısına yakını el kaldırdı, sonra pırasa sevmeyenler el kaldırsın dedi katılımcıların kalan yarısı el kaldırdı, konuşmacı salona hitaben gördüğünüz gibi pırasanın lezzeti kendinde değil yiyenlerde, eğer kendinde olsa idi ya hepiniz sevecektiniz ya da sevmeyecektiniz diye sözü bağladı.

O günden beri her değerlendirilen olayda değerin, kıymetin neye göre verildiğine dikkat ederim. Çocuğun önüne bir misket  altın koysanız yanında da köpük baloncuk şişirseniz eminim ki çocuk baloncuğun peşinden koşar. Oysa size göre hangisi daha kıymetli.

Evet size göre hangisi daha kıymetli? Bir şeyin kıymetini ölçmek için bir ölçü birimine, bir ölçü çarpanına  ihtiyaç var. Sosyal yaşamda bu ölçü değeri ahlaki değerler olmalı. Seni çok seviyorum, neye göre çok, ölçü ne? İmam Gazali hazretlerinin kervanını eşkıya durdurmuş herkesin malına mülküne el koymuş, sıra hazrete gelince bakmışlar ki yanında hiçbir kıymetli bir eşya yok, sen! demişler senin kıymetli bir şeyin yok mu?

Ben demiş, alimim benim sadece kitaplarım var, onlar benim için kıymetli ama sizin işinize yaramaz. Dikkat ederseniz biri için kıymetli olan nesne diğeri için kıymetsiz olabiliyor. Yani nesnenin kendi değeri değil, ölçü değeri önem kazanıyor. Kitap alime lazım o halde değerli, şakiye lazım değil o halde değersiz.

Kişilerin böyle ölçüm değerleri (daraları) olduğu gibi toplumların da böyle ölçüm değerleri (daraları) vardır ki biz toplumun bu değer yargılarına, toplumun ahlakı diyoruz. Bu değer yargıları da toplumdan topluma değişiklik gösterir. Bu değer yargıları öyle 50 – 100 yılda meydana gelen şeyler değil. Bin yıllık bir kültürün eserleri.

Topluluk ne kadar uzun bir ortak yaşam sürmüş ise o kadar sağlam, köklü ve güçlü bir ölçüm değeri oluyor. Ancak bu da yeterli değil, bu ölçüm biriminin temeli de sağlam bir yere dayanmalı, yoksa uydurulmuş, o anki hislere ve duygulara dayanan ölçü birimleri ise illaki bir yerde değerini kaybedecektir. Şartlar değişince, hissiyat değişince değer yargıları da değişecektir.

Az gelişmiş dediğimiz ülkelerde öyle ölçü değerleri, daralar  var ki (ahlaki değerler) kıymetinden zerrece eksilmemiş. Gelişmiş dediğimiz ülkelerin de öyle ölçü değerleri var ki kendileri bile her 30 yılda bir bir revizyona gidiyorlar. Mesela bir annelik şefkatinin bizdeki temel dayanağı sadece fiziksel olmadığından kıymetinden zerre kaybetmez iken batıda durum bizim anlayamayacağımız kadar değişiktir ve 18 yaşına gelen çocuk kapının önüne konur. Oradaki değer, dara maddidir. Demek ki her toplumda bir ahlak kavramı, bir ölçü çarpanı, bir dara vardır ancak aralarında dayanak farkı vardır.

Hani bir şiirde der ya gülü gülle tartarlar diye, bu şiiri dinlerken hayal edin, kefenin bir yanı gül diğer yanı (tartı ölçü birimi) da gül, madden görmeyin, manasını tahayyül edin o zaman bu sözün ne kadar kıymetli olduğunu anlayacaksınız.

Her toplum ve kişi kendi değer yargılarının (ahlaki değerlerinin) en doğru olduğunu savunur. Zaten toplumların, kişilerin anlaşamamasının sebebi de budur. İki kişi bir nesneyi aynı renk görürse mesele yok ama biri renk körü olurda kırmızı elmayı sarı görürse aralarında bir çekişme çıkacaktır.

Bizim ÇEKÜD gözlüğü ile çevremize bakıp gördüklerimizi bir çok çevre derneği belki farklı görüyor. Nitekim kısa bir süre önce Hidro Elektrik Santralleri (HES) ile ilgili bir inceleme gezisi sonunda vardığımız kanı diğer çevre dernekleri ile bire bir örtüşmemekte. Sıkıntı aynı olmasına rağmen çözüm şekillerinin böylesine farklı olmasının nedeni değer yargılarımızın ve beklentilerimizin farklılığından.

Çözüm önerilerinde mutlaka adalet olmalı. Bu adaletin ölçü değeri de ahlaki olmalı. Yoksa kızılca kıyamet kopar (nitekim HES lerin yapımı ile ilgili kopuyor da) Tüm taraflar bu işten ne kadar  kazançlı çıkarımın hesaplarını yapmakta. Tabii herkes birbirinin kuyruğuna basınca kıyamet kopuyor. HES lerle ilgili görüşlerimi ileriki yazılarımda sizlerle paylaşmak dileğiyle hoşça kalın.

Vural İslam
ÇEKÜD