Kızılderili Reisten ABD Başkanı’na Çevre Mektubu

Kızıl Derili Reisten ABD Başkanı’na şahane

ÇEVRE MEKTUBU /MANİFESTO (*)

Geçenlerde çevre ile ilgili bir tebliğ/ makale okuyordum. Orada zikredilen çok önemli bir mektup dikkatimi çekti, araştırdım, çok çarpıcıydı. Bu mektup, Duwarmish Kızılderilileri’ nin reisi SEATTLE tarafından “Washington’daki büyük başkan” a yani 1853–1857 seneleri arasındaki Amerikan Cumhurbaşkanı Franklin Pierce’ye ithafen yazılmıştı. Çok ilginç ve çok muhteşem. Bilinen ve zikredilen bu mektuba şahsen ilk defa rastladım, hayli etkisinde kaldım. (* *)

Bu mektupta yazılanlar bir başka yazarın ifade ettiği gibi “Yale, Sorbon, Oxford ya da bir başka okuldan mezun olan ünlü bir düşünürün sözleri değildir. Nobel ödülü kazanan bir edebiyatçının da değil” dir. Ancak,  mektubu okudukça kurulan cümleler ve ifadelerin zenginliği, içeriği, tespitleri, öngörüleri bugün için insanı daha çok hayretlere düşüyor. Takdir ve şükran duygularınızı harekete geçiriyor. 2013 ten 1850 li yıllara bakınca mektubun önemi ne kadar çok artıyor. Doğrusu, “Vahşi kapitalizmin reisleri” ni ve projelerini, çevreye verecekleri vahim zararları 1850 de gören Reis’in ne kadar feraset sahibi ve ileri görüşlü olduğu anlaşılıyor. Doğallığın, özgünlüğün, safiyetin gücünü, güzelliğini, emanetini, kudsiyetini daha çok idrak ediyorsunuz.

Beyaz adamın “kafa derisi avcıları”, “vahşi”, “barbar” ilan ettiği Kızılderililerin şefi Seattle’nin Beyaz Başkan’a, ABD Başkanı’na yazdığı harika bu mektubu sizlerin de hayranlıkla, saygıyla okuyacağınızdan eminim.

KIZILDERİLİ REİS SEATTLE’DAN WASHİNGTON’DAKİ AMERİKA BAŞKANINA BİR MEKTUP

Washington’daki Büyük Başkan’a..

Washington’daki büyük başkan bize topraklarımızı satın almak istediğini bildiren bir haber yolluyor. Büyük başkan bize aynı zamanda dostluk, iyi niyet dolu sözler de gönderiyor. Bu dostça bir davranıştır; zira biz onun bu dostluğa ihtiyacı olmadığını pek iyi biliriz. Biz onun istediğini düşüneceğiz, zira eğer biz satmaya razı olmazsak, belki o zaman da beyaz adam tüfeğiyle gelecek ve bizim topraklarımızı zorla alacaktır. Gökyüzü nasıl satılır, ya da satın alınır, ya toprakların sıcaklığı? Bunu tasarlamak bize yabancıdır. İnsan havanın tazeliğine, suyun şarıltısına sahip olamazsa onu nasıl satabilir? Benim sözlerim yıldızlara benzer ki onlar hiçbir zaman sönmez. Bu dünyanın her bir parçası ulusum için kutsaldır; pırıldayan her çam yaprağı, her kumsallık kıyı, karanlık ormanlardaki her sis, her geçit, vızıldayan her böcek ulusumun düşünce ve yaşantılarında kutsaldır.

Ağaçların içinde yükselen özsuyu, kızılderili adamın hatıralarını taşır. Bizim davranışlarımız sizinkilerden farklıdır. Derelerin ve ırmakların içinden geçerken pırıldayan sular yalnız su değildir; onlar bizim atalarımızın kanlarıdır. Biz size bu toprakları sattığımız zaman, bilesiniz ki, onlar kutsaldır ve sizin çocuklarınız da onların kutsal olduklarını ve göllerin berrak sularında oynaşan her yansının benim ulusumun yaşantılarına ait masalları ve öyküleri anlatmakta olduklarını öğrenmelidirler. Suların çıkardığı sesler benim atalarımın sesleridir. Irmaklar bizim kardeşlerimizdir; onlar bizim susuzluğumuzu giderirler, bizim kayıklarımızı taşır ve çocuklarımızı beslerler. Topraklarımızı sattığımız zaman, bunu hatırınızda tutmalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz.

Beyazların şehirlerinde sessizlik denen bir şey yoktur. Orada ilkbaharda oluşan yaprakların seslerini, uçuşan böceklerin vızıltılarını işitecek bir yer de bulamazsınız. Fakat bütün bunlar benim bir vahşi olmamdan ve bunları anlayamamamdandır. Gürültü, patırtı bizim kulaklarımızı adeta tahkir eder. Kuşların ötüşünü ya da geceleyin su başında kurbağaların bağırışlarını işitmedikten sonra dünyada ne vardır. Ben kızılderili bir adamım ve bunu anlayamıyorum.

Bir kızılderili, gölün üstünden gelen rüzgârın mülayim gürültüsünü sever. Öğleyin yağan yağmurun temizlediği, taze çam yapraklarının ağırlaştırdığı rüzgâr kokusundan hoşlanır. Kızıl adam için hava kıymetlidir; çünkü her şey aynı solunumdan pay alır. Hayvan, ağaç ve insan; hepsinin teneffüs ettiği hava aynıdır. Beyaz adam teneffüs ettiği havanın farkında değilmiş gibi görünüyor. Sizler çocuklarınıza ayaklarının altındaki toprakların bizim büyükbabalarımızın külleri olduklarını öğretmelisiniz. Toprağa kıymet vermeleri için onlara, toprağın bizim atalarımızın ruhlarıyla dolu olduğunu anlatınız. Çocuklarınıza, bizim öğrettiğimiz şeyleri öğretiniz. Toprak bizim annemizdir. Toprağın başına gelenler onun çocuklarının da başına gelir.

İnsanlar toprağa tükürürlerse, kendi kendilerinin yüzüne tükürmüş olurlar. Zira biz biliyoruz ki, toprak insana değil, insan toprağa aittir. Her şey, bir aileyi birbiriyle birleştiren kan gibi birbirine bağlıdır. Her şey birbirine bağlıdır. Toprağın başına gelen oğullarının da başına gelir. İnsan hayatın dokusunu yaratmamıştır, onun içinde yalnız bir liftir. Siz dokuya ne yaparsanız, bunu kendinize yapıyorsunuz demektir. Fakat benim ulusum soruyor, beyaz adam neyi satın almak istiyor? Havanın tazeliğine ve suyun pırıltısına sahip değilsek, onları size nasıl satabiliriz? Sonuncusu öldükten sonra bizonları yeniden geriye satın alabilir misiniz?

İnsanlar da denizdeki dalgalar gibi gelip geçerler. Onlara yol gösteren ve onlarla dostun dostla konuştuğu gibi konuşan bir Tanrıya sahip olan beyaz adam bile, herkes için belirlenmiş olan alın yazısından kaçamayacaktır. Belki biz hep kardeşleriz. Yalnız biz, beyaz adamın da bir gün keşfedeceği bir şeyi şimdiden biliyoruz. Bizim Tanrımız da aynı Tanrıdır. Sizler belki bizim topraklarımıza sahip olduğunuzu düşündüğünüz gibi O’na da sahip olacağınızı düşünüyorsunuz; fakat buna muktedir olamayacaksınız. O insanların Tanrısıdır; kızılderililerin de, beyazların da. Bu topraklar onun için kıymetlidir. Onları yaralamak, onların yaratıcısını hor görmek demektir.

Son kızılderili bu dünyadan gittiği ve onun hatırası yalnız bir bulutun sonsuz çayırların üzerindeki gölgesi olarak kaldığı zaman, babalarımın ruhu bu kıyılarda ve ormanlarda yaşamaya devam edecektir. Çünkü onlar bu toprakları seviyorlardı. Yeni doğan bir çocuğun annesinin kalbinin atışını sevdiği gibi. Size bu toprakları sattığımız zaman, siz de onları bizim sevdiğimiz gibi seviniz, onlarla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz. Onları bugün bulduğunuz gibi hatırlayınız. Ve bütün kuvvetinizle, ruhunuzla ve kalbinizle onları çocuklarınız için koruyunuz ve Tanrının hepimizi sevdiği gibi, siz de onları seviniz.

Çünkü biz bir şey biliyoruz: Tanrımız aynı Tanrıdır. Bu dünya mübarektir. Beyaz adam bile ortak kaderimizden kaçamaz. Belki biz hepimiz kardeşiz. Zaman bunu gösterecektir.

Duwarmish kızılderililerinin reisi REİS SEATTLE

SON SÖZ :

Bu kadar veciz, mükemmel, ileri görüşlü  bir mesaj belki çevreciler için bir  manifesto olabilir.

Bu vesile ile Kuran-ı Kerim’de bazı Ayet-i Kerimeleri hatırlamamızda fayda vardır:

Rahman (10) (Allah) yeryüzünü canlılar için yayıp döşedi.

Bakara (205) O, (dönüp gidince veya) iş başına geçince, (Allah’ın emrine karşı gelmek ve hevasına uymakla) ülkede fesat çıkarmaya, harsı (ekonomiyi, kültürü) ve nesli mahvetmeye çalışır. Allah ise fesadı/bozgunculuğu sevmez.

Rum  -41) İnsanların bizzat kendilerinin kazandıkları (günahlar ve cehaletleri)[7] yüzünden, karada ve denizde fesat (maddî mânevî bozulmalar, afet ve felaketler) çıktı (çıkar da). Bu ise yaptıklarının bir kısmını(n cezasını Allah’ın dünyada) onlara tattırması içindir. Olur ki onlar, (bu sayede kötü hallerinden) dönerler

Kaynak : Feyz-ul Furkan , Kuran-ı Kerim ve Açıklamalı Meali

(*) Manifesto nedir ? Toplumsal bir hareketin duyurulması ve savların belirtilmesi üzerine kurulan, bir akımın, bir hareketin oluşunu bildiren yazılara manifesto ya da bildiri denmektedir.

(**)  Bu belge Washington’da saklanmış ve American Expo 74’de sunulmuştur.

 

02.07.2013

Av. Kemal Yavuz Ataman