Hayvan Hakları İçin Akıl ve Gönül Birliği Nasıl Sağlanmalı ?

Bir yandan trafik canavarı, diğer yandan terör belası yüzünden oluk oluk kan akan bir ülkede mağdur ve mazlum durumdaki hayvanları kim düşünecek ? Bu konuda kamuoyuna yansıyan ‘haklı’ tepkileri görüp, onları da düşünen insanların varlığını hissedince seviniyoruz. Artık hayvanları da koruma altına alan kanunlar gündemde. 5199 sayılı Hayvan Hakları Koruma Kanunu’ndan bahsediyoruz.  Yeni dönemde TBMM’de görüşülmesi beklenen yasa tasarısında yapılması öngörülen değişiklikler basında genişçe yer bulmuştu. Buna rağmen tepkilerini protesto eylemleri ile ortaya koyan bir kısım gönüllü kuruluşlar çok da memnun edilmemiş gibi gözüküyor.

İster inanın, ister inanmayın; Nerede bir hayvan görsem yakalayıp sevesim, sarılıp öpesim geliyor. Kedi, köpek beslemek, balıklara güvercinlere yem atmak büyük bir haz veriyor. İneğin buzağısını, koyunun kuzusunu sevmeden; tavuğun civcivini, leyleğin yavrusunu görmeden; tavşanları, kırlangıçları izleyip, atları, eşekleri, baykuşları, horozları dinlemeden yetişen bir nesil tasavvur etmek gerçekten çok acı veriyor bana. Bugün kedi köpek dışında hayvan tanımadan yetişen apartman çocuklarının bu konudaki mahrumiyetlerini göz ardı etmek mümkün değil. Gönlümüzden geçen bu duygular, hayvanlara karşı beslediğimiz ilgi ve sevginin sansürsüz birer ifadesi.

****

 

Fıtraten sahip olduğumuz bu sevginin inanç ve ibadetlerimizle şekillenip gelenek ve göreneklerimizle pratiğe yansımasını her yerde ve her fırsatta gözlemek mümkün. Kur’an-ı Kerim’de Bakara (inek), Nahl (arı), Ankebut (örümcek), Neml (karınca) gibi çeşitli hayvan isimleriyle isimlendirilmiş sûrelerde, bazı hayvanlar insanlara ibret olarak gösterilmektedir. Hazreti Peygamber köpeğe su verip cennetlik olan, hapsettiği kediyi öldürüp cehennemlik olanlardan bahseder kutsal sözlerinde. En çok hadis rivayet edenlerin başında gelen meşhur sahabenin sokakta bulduğu kediyi elbisesinin yeninde taşıdığı için Ebû Hureyre yani kedicik babası diye çağrılması o günkü İslam toplumunun bu konudaki hassasiyetini gösteren bir başka ilginç örnektir. Dini, ahlâki, vicdani değerlerimizden kaynaklanan bu muhabbet ve merhamet halesi tabii ki sadece kedi ve köpekler için değil, bütün canlılar için geçerlidir, geçerli olmalıdır.

‘Sevgi var eziyet yasak, yarış var dövüş yasak, yaşam hakkı var işkence yasak’ diyeceğiz ama her şey gönlümüzce olmuyor çoğu zaman. Sahipsiz veya başıboş sokak hayvanları Türkiye’nin bir gerçeği. Bir çoğunun aç ve bakımsız kalmaları; itilip kakılmaları, ezilip sakatlanmaları, pislik ve mikrop yaymaları da birer gerçek. Bazı il ve ilçelerde neredeyse ölüm kampları haline gelmiş hayvan barınaklarının fiziksel ve teknik yetersizlikleri ortada. Buralara toplatılan hayvanların özgürlüklerinin kısıtlanması, kötü şartlarda yaşamaya mahkum edilmesi, hasta olanların bakımsız kalması, denetimsiz itlaf ve uyutma hadiseleri de doğru olabilir. Bütün bunların yanında sık sık karşılaştığımız pitbull dehşetlerini unutmamak gerekir. Bu sevimli hayvanların görüntüsünden korkanlar, tiksinenler; sesinden, kokusundan, kakasından rahatsız olanlar da azımsanmayacak kadar çok.

*****

Gelelim kanun tasarısına. 5199 sayılı Hayvan Haklarını Koruma Kanununda yapılacak yeni düzenlemelere bakıldığında kanunun ruhunun değiştirilmeye çalışıldığı gayretini görmek mümkün. Savunmasız ve bakıma muhtaç tüm canlıların yaşamsal, bedensel ve özgürlük hakları koruma altına alınmak isteniyor. Bu haklara yapılacak tecavüz ve ihmaller kabahat olmaktan çıkıp suça dönüştürülüyor. Hayvan barınaklarının hayvan bakımevlerine dönüştürülmesi öngörülüyor. Hayvanlara kimlik, sahiplerine ehliyet verilmesi planlanıyor. Tehlikeli köpeklerin yurda girişi, alım satımı tümden yasaklanırken, hayvanları sokağa bırakanlara, tecavüz ve işkence yapanlara para ve hapis cezaları gelecek. Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanları hayvan bakım evlerine götürüp, gerekli tıbbi bakımlarını ihmal eden Belediyelere de cezanın yolu açılmış olacak.

Üretim çiftliklerinin kapatılması, yurt dışından hayvan ithalinin, Petshop’larda hayvan satışlarının, hobi ve gösteri amaçlı hayvanat bahçelerinin, yunus parklarının, hayvan dövüşlerinin yasaklanması, yerel idarelerin ve belediyelerin daha fazla sorumluluk alması ise hayvan severler tarafından yasada ısrarla vurgulanması istenen maddeler arasında. Ancak en çok tedirgin oldukları konu başıboş fakat sağlıklı hayvanların yasadan sonra paldır küldür Doğal Hayat Parkları’na götürülmeleri. Bu hayvanların buralarda sahipsiz, bakımsız ve aç kalıp birbirini parçalamaları. 5199 yasanın 2004 yılında çıkarılmasının ardından geçen 8 yıl boyunca yerel yönetimlerin bu konudaki ilgisizliği.

Hayvan hakları konusunda Türkiye’nin bugünkü fotoğrafının bin yıllık manevi mirasımız ile tam örtüşmediğini söyleyebiliriz. Bu yönüyle yasa taslağını yeniden gözden geçirip, daha mükemmelini yapabilmek için az da olsa zaman var. Ancak hayvan severliğimizi ispatlayalım derken kullandığımız üslup, insan sevgisine şüphe getirecek, manevi mirasımıza gölge düşürecek kadar keskin olmamalı. Kanun ne derse desin doğru sonuç elde etmenin yolu, doğru iş yapacak olan doğru insanı bulmak ve yetiştirmekten geçer. Haleti ruhiyemiz değişip merhamet veya kızgınlık damarımız kabardıkça bazen aklımız gönlümüze, bazen gönlümüz aklımıza galip gelebiliyor. Ama bu konuda ilim önderliğindeki akıl önde gitmeli.  Ne diyelim, Mevlana söylediği gibi ; ‘ Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim. Olur ya kalp durur akıl unutur. Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur, ne de unutur…’

 

01.10.2012
Süleyman Yorulmaz
ÇEKÜD