Aidiyet, Paylaşım ve Fedakârlık Üzerine

Sevgili dostlar birlikte olmaktan ziyade birlikte paylaşmak mühim. Paylaşmak, kendi arzularının bir kısmından vazgeçmek demektir. Hepimiz karınca topluluklarını gözlemişizdir, hayran kalırız onlara. Nesine hayran kalır insan bu topluluğun, çokluğuna mı? Yoksa birlikteliklerindeki iş bölümüne mi, aynı amaca aidiyetlerine mi?

Karlı bir sabah, kayınpederin servisi ile işe giderken iki işçi yüzü gözü soğuktan morarmış bir vaziyette soluk soluğa arabaya bindi. Sıcak otobüsün verdiği rahatlıkla içeridekilerden biri “hayrola bu ne hal” diye sorunca, “yaa az kalsın servisi kaçırıyorduk, koştuk biraz” diye cevap verdi. Hayretler içinde kalmıştım. Binen iki kişide asgari ücretle çalışan personeldi. Şehir içinde dahi, ulaşımın aksadığı bu havada işe gidemeyecek veya çok geç varacak yüzlerce belki binlerce işçi olacaktı. Biz Gebze gibi bir yerden 45 km lik bir yere gidecektik. Yani ne bir amir ne bir işveren bu insanları sebepsiz gelmedi diye sorumlu tutmazdı. Ama bu iki kişi servise yetişebilmek için gecikerek gelen diğer bir vasıtadan servislerine koşmak gelmişti. Ben neden hayretler içinde kalmıştım biliyor musunuz? Bunlar asgari ücret alan insanlardı ve bunun için olması gerekenden daha sorumlu davranıyorlardı. Oysa aynı gün bu insanların iki katı bir ücret alan aynı şehirde oturan bizim işlerindeki personelin en az üçte biri işe gelemeyecekti.

Bu insanları böyle davranmaya zorlayan sebep olmalıydı? Neydi bu sebep diye üzerinde düşününce şu kanıya vardım. Daha asgari şartlarda çalışan bu iki kişi şirketlerinin daha saygın olduğuna inandıklarından (ülkemizin çok bilinen bir holdingin fabrikası) işlerini kaybetmeme kaygısı ile canlarını dişlerine takarak işlerinin başına varmak için çabalıyorlardı. Diğer bizim şirketteki elemanlarsa şartları piyasa şartlarına göre daha iyi olmasına rağmen “aman çıkarırlarsa çıkarırlar gider başka yerde çalışırım düşüncesiyle (şirketi ile aidiyet kurmadan) rahat davranacaklardı.

İnsanı bazen gaflete düşüren körlükler vardır. Hız körlüğü, ses körlüğü, süreklilik körlüğü vs… Bir müddet çok hızlı giden bir araç biraz hızını yavaşlatınca sanki duruyormuş gibi hissettirir. Çok sesli bir ortamda çalışanlar daha az bir ses olan yerde adeta hiç ses duymuyor zannederler kendilerini. Süreklilik körlüğü ise her gün doğan güneşi fark edememek olsa gerek. Bunlar insanın zaaflarıdır. Bazen yanınızda duran, adını sıkça duyduğunuz bir kurum sizin dikkatinizi çekmiyor olabilir, bu da bir zafiyettir. Bakın araştırın neler yapıyorlar, nelere ihtiyaçları var. Siz sahiplenmezseniz, siz benim kurumum demezseniz başkalarından sahiplenmesini beklemeyin. Zaten sahiplenirlerse artık o kurum sizin kurumunuz değildir.

Sosyal paylaşımda yön verici bir sürü unsur vardır. Kurumların çoğunluğu (onların yönetimi) tüm unsurları kullanarak (doğru veya yanlış, adil veya değil) toplumun menfaatini gözetiyor gözükerek kendi menfaatlerini tatmin ederler, azı da sadece doğru, adil ve insanlığın menfaatlerini gözeterek çalışmalarına devam eder ki bu kurumlar insanın arzularının zaaflarından faydalanmadıklarından işi çok daha zordur. Bu sebeple de taraftarı çok azdır.

Bizim şimdilerde başlattığımız “Sofrada Sıfır Artık” kampanyası gibi. Elbette bu kampanyanın arzularımıza ters geldiğini biliyoruz. Önünüzde yüz çeşit yiyecek var, siz tabağınıza ancak yiyeceğiniz kadarını alacaksınız, aldığınızla mideniz doysa bile gözünüz doymayacak. Tabii bu mideyi doyuracak kadar yeme alışkanlığını elde etmek de bir eğitim işidir.

Özetlersek, doğru davranış çoğu zaman arzularımızla çatışmaktadır. Bu kuralı tüm kurumlar şuurlu veya şuursuz bilir. Bundan dolayı arzularına ulaşmak isteyenler bu amaçlarının üstünü örterek sanki doğruya varma isteklerinin olduğunu haykırırlar. Bunca çevre protestolarını inceleyin, daima kendi yaşamlarında isteklerinin tam tersi bir tüketimleri vardır. Karbon salınımını azaltalım diye kıyameti koparırlar 4 çeker arabanın en yüksek performanslısını kullanırlar (En azından bu kurumlara sponsor olanlar).

Lütfen siz de çevre olaylarıyla ilgilenen, insanı layık olduğu en üst yere ulaştırmayı hedefleyen kurumları bulun ve onlarla aidiyet kurun. Siz tek başına seyahat etseniz bile varacağınız yere kadar çevrenizden bağımsız değilsiniz. Bir fırtına, bir sel hatta yön levhalarının karışıklığı sizi yolunuzdan eder veya varacağınız yere çok geç ulaşmanıza sebep olur. Birlikte hareket ise bu sıkıntıları bertaraf eder veya en aza indirir.

Vural İslam
07.12.2011
ÇEKÜD