700 Metre Aşağı 700 Metre Yukarı Ne Fark Eder?

Kadıköy Acıbadem mahallesinde yeni yapılan 36 katlı binanın çatısında çıkan yangına dair 2 gün önceki  haberi okuyunca bir sene önce Şili’deki bir maden ocağında 700 metre yerin altında 69 gün mahsur kalan madenciler geldi aklıma. Şimdilerde güvenliğin denetlenmemesi nedeniyle devlete karşı tazminat davası açmaya çalışıyorlar.

Alternatifleri artmaya başladığı için, maden ocakları, madenler ve bu yolla elde edilen enerji çeşidi her ne kadar çevreciler tarafından sürekli tartışmaya açık tutulsa da burada bir ekmek kavgası bir mecburiyet hatta yerine göre vatani bir görev olduğu ve güncel koruyucu tedbirlerin sonuna kadar alınması gerektiği göz ardı edilmemeli.

Bunu, ÇEKÜD olarak 1970 li yıllara kadar ülke ekonomisine can veren ve Cumhuriyet Tarihinin Meclis tarafından resmi olarak tescil edilen ilk Vilayeti olan Zonguldak’taki TTK (Türkiye Taşkömürü Kurumu) Taşkömürü İşletmelerine 2-3 Temmuz tarihlerinde yaptığımız inceleme/araştırma gezimizde yakından görmüş ve anlamış idik.

Kömürün ilk olarak II Mahmud zamanında (1808-1839) Zonguldak Ereğlisi’nin Kestaneci Köyü’nden Uzun Mehmet tarafından bulunduğu, ilk buharlı geminin yurdumuza bu dönemde getirildiği, o yıllarda buharlı gemilerin vazgeçilmez yakıtı olan taş kömürünün yurt dışından getirilen en değerli ve en pahalı maden niteliğinde olduğu, taşkömürünün 7500 Kcal/kg’ye varan yanma ısısı ile demir madenini eritmek üzere halen Demir – Çelik endüstrisinde kullanılan yegane enerji kaynağı olduğu bu  gezi vesilesiyle hafızalarımızda yeniden canlanmıştı.

Geçim derdi veya stratejik amaçlarla yerin 700 metre altında çalışmak zorunda kalan işçileri anlamak mümkün de, yerin 807 metre üstünde yaşamak zorunda kalan insanları anlamak mümkün görünmüyor pek. Birindeki ekonomik yoksulluk, diğerinde zihinsel yoksulluğa, birindeki mecburiyet diğerinde gösteriş çılgınlığına dönüşüyor olsa gerek.

Dünyayı saran gökdelen çılgınlığına her gün bir yenisi ekleniyor. Suudi Arabistan Kraliyet ailesi üyesi milyarder Prens Velid bin Tallal üç ay önce, halen dünyanın en yüksek binası olan 807 metrelik Burj Dubai’nin tam iki katına ulaşacak bir gökdelen yapacağını duyurmuştu. Gökdelenin zemininden en üst katına asansörle çıkmak tam 12 dakika alacakmış.

Çağdaş mantık böyle mi işlemeli : Önce gökdeleni yap, ondan sonra da yok olan göçmen kuşlar için çare ara. New York’ta her yıl 90 bin dolayında kuş, cam kaplama gökdelenlere çarparak can veriyor. Her yıl Kuzey Amerika’da yüksek binalara çarparak ölen kuşların sayısının 250 binden fazla olduğu söyleniyor.

Sn. Başbakanımız’ın, modern İslam mimarisinin yansıtılacağı söylenen çılgın projesi Kanal İstanbul’un çevreye ve insan fıtratına aykırı bu tür yeni gökdelen çılgınlıklarına ve Marmara’nın bakir ormanlık bölgelerini yapılaşmaya açacak rant ekonomisine fırsat vermeyeceğini; İstanbul’u tarihi ve doğal dokusu içinde insanın bütün ihtiyaçlarını gözeten tam bir yeşil şehir haline getireceğini  umuyoruz.

Çevre sorunları; sera gazlarının artması, sularımızın kirlenmesi, verimli topraklarımızın erezyonu, ormanlarımızın azalması, ekolojik dengenin bozulması, hayvan ve bitki türlerinin yok olması değildir sadece. Bunlardan daha önemli asıl sorun, bunlara sebep olan israf ve gösterişe dayalı yaşam tarzımızdadır.

Günümüzde çok konuşulan, çok tartışılan nükleer santraller, termik santraller, HES’ler, RES’ler, Baz istasyonları … Aslında tercih ettiğimiz, hatta özendiğimiz, ulaşmaya çalıştığımız yaşam tarzının bir parçası; bir gereklilik, hatta bir zarurettir.

250 katlı binalara kendimizi hapsetmeye,

Her gün elbise, her yıl mobilya değiştirmeye,

Gıdalarımızı derin dondurucularda istiflemeye,

Havayi fişek kullanımını moda haline getirmeye,

123 milyon ekmeğin 6,14 milyonunu çöpe atmaya,

Yaz ortasında şehrin göbeğinde suni kar yağdırmaya,

Kayak yapmak için helikopterle Ayder’in tepesine çıkmaya…

Arzularımız ve alışkanlıklarımız dışında kimse bizi zorlamıyor!

Çevre sorunlarının makineyle, aletle, enerjiyle, madenle, binayla ilgili sorunlar değil, bunları kullanan insanla; insanın insana, insanın maddeye ve insanın çevreye bakışı ile ilgili sorunlar olduğu görülmeli ve ancak 6,5 milyarın kafasına ve gönlüne girerek çözüleceği anlaşılmalıdır.

O halde daha sağlıklı bir yaşam, daha sağlıklı bir çevre için önce yaşam tarzımızı, hayat felsefemizi, maddeye ve insana bakış açımızı sorgulamalı; çarpık yapılaşma sorunlarını çözmek için “Kentsel Dönüşüm Projeleri” ürettiğimiz gibi, çarpık bakış açılarımızı değiştirmek için de “Zihinsel Dönüşüm Projeleri” üretmeliyiz.

Bu vesileyle yeni Kabineyi kuran Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, Orman ve Su İşleri Bakanımız  Veysel Eroğlu, Çevre ve Şehircilik Bakanımız Erdoğan Bayraktar’ı, diğer Bakanlarımızı ve Milletvekillerimizi kutluyor, yeni(den) görevlerinde başarılar diliyoruz.

 

Süleyman Yorulmaz

ÇEKÜD